merhamet

TANIM


İnsanın kendine, diğer insanlara, hayvanlara, bitkilere, doğaya; sahip çıkmaya, korumaya, zarar vermemeye, incitmemeye, acıtmamaya, üzmemeye, esirgemeye, ihtiyacı olduğunda yardıma koşmaya, paylaşmaya, iyilik ve fedakârlık yapmaya, sevgi ve şefkat göstermeye, bağışlamaya, anlamaya, hoşgörüye, yönlendiren duygu.

Bir kimsenin veya bir başka canlının acısını, kederini, mutsuzluğunu yüreğinde hissedip üzüntü duyma ve ona karşı yardım duygularıyla dolma.

 


ANSİKLOPEDİK BİLGİ


Merhamet¸ insanı kendine ve kendinin dışındakilere iyilik ve yardım etmeye yönlendiren acıma duygusudur. Merhamet sıradan bir acıma duygusu değildir. Merhametten¸ bütün varlıklara sevgi ve şefkatle yaklaşma¸ onları kötülükten ve zulümden koruma ve kurtarma¸  yardım etme¸ bağışta bulunma¸ affetme gibi güzel huy ve davranışlar ortaya çıkar.

Merhamet¸ sevgi¸ saygı¸ sabır¸ doğruluk vb. gibi yaşanarak öğrenilen erdemlerdendir. Merhamet duygusu¸ ancak sevginin¸ saygının¸ şefkatin¸ hoşgörünün¸ yardımlaşmanın¸ yaşanıldığı eğitim ortamlarında gelişebilir. Yani baskı¸ korku¸ kin¸ tehdit¸ nefret¸ öç alma gibi duyguların hâkim olduğu ortamlardan merhametli insan yetişmesi zordur. Sevgi sevgiyi¸ korku korkuyu¸ merhamet merhameti doğurur.

Merhamet insanın¸ temel insani duygularından biridir. Bu duyguya sahip olmayan bir insan her türlü felakete sebep olabilir. Bu durumda merhamet duygusunun¸ insanlığı hatırlatan sıfatların önemlilerinden olduğunu söyleyebiliriz. Rahmet ve şefkat duygusundan yoksun bulunan kalbin sahibi¸ kaba¸ katı¸ acımasız bir insan olur. Bu kötü vasıflardan ise zulüm ve adaletsizlik¸ bunlardan da huzursuzluk doğar.

Şiddet, öfke, saldırganlık, haksızlık, zulüm gibi insanı yok eden davranışları engelleyecek, ilişkilerimizin temeline sevgi ve yardımlaşmayı koyacak duygulardan biri de merhamet duygusudur.

Merhamet, insanı kendine ve kendinin dışındakilere iyilik ve yardım etmeye yönlendiren acıma duygusudur. Ancak merhamet sıradan bir acıma duygusu değildir. Merhametten, tüm varlıklara sevgi ve şefkatle yaklaşma, onları kötülükten ve zulümden koruma ve kurtarma, yardım etme, bağışta bulunma, affetme gibi güzel huy ve davranışlar ortaya çıkar.

Merhamet, sevgi, saygı, sabır, doğruluk vb. gibi yaşanarak öğrenilen duygulardandır. Merhamet duygusu, ancak sevginin, saygının, şefkatin, hoşgörünün, yardımlaşmanın, yaşanıldığı eğitim ortamlarında gelişebilir. Yani, baskı, korku, kin, tehdit, nefret, öç alma gibi duyguların hâkim olduğu ortamlardan merhametli insan yetişmesi zordur. Sevgi sevgiyi, korku korkuyu, merhamet merhameti doğurur.

Merhamet insanın, temel insani duygularından biridir. Bu duyguya sahip olmayan bir insan her türlü felakete sebep olabilir. Bu durumda merhamet duygusunun, insanlığı hatırlatan sıfatların önemlilerinden olduğunu söyleyebiliriz. Rahmet ve şefkat duygusundan yoksun bulunan kalbin sahibi, kaba, katı, acımasız bir insan olur. Bu kötü vasıflardan ise zulüm ve adaletsizlik, bunlardan da huzursuzluk doğar.

Merhamet, ağlamayı, affetmeyi, el uzatmayı, feda etmeyi öğreten bir duygudur. Hiç kimseye zulmü reva görmeyip ve içlerinde zararlı olmayan acizlerin zayıf hâllerine acıyıp imdat ve yardımlarına koşmaktır. Bu durumda merhamet yüksek derecede bir şefkat adını alır. Merhamet insanı hayvanlara bile şiddetten uzak yumuşak bir şekilde davranmaya teşvik eder.

Merhamet, ahlaki erdemlerin en büyüklerindendir. Fakat nezaketle yapılmayınca tadı kalmaz ve merhamet olunan kişiyi hoşnut etmez. Çünkü merhametin insandaki yeri kalptir, gönüldür. Gönülden gelen bir şeyde ise katlanma ve zorlanma diye bir şeyin olması söz konusu değildir. Merhamet, insana mağlup olan hasmın hata ve kusurunu af ve düşmanları dost ettirir. Merhamet en büyük güçtür, şiddet ise aslında güç gibi görünse de güçsüzlük gösterisi olmaktadır. O halde baskı, korku, tehdit, kin, nefret, öç alma gibi duygular yerine, sevgi, saygı, hoşgörü, merhamet vb… olumlu duyguları çocuklarımıza ve gençlerimize öğretmeliyiz.

Çocuğun, sağlıklı bedensel, ruhsal ve sosyal gelişimi sevgi dolu, sıcak bir ortamda yetişmesine bağlıdır. Böyle bir ortamı sağlayan ilk ve temel topluluk kuşkusuz ailedir. Merhamet duygusunun kazanılmasında da ailenin etkisi kaçınılmazdır. Canlılar âleminde ebeveynine en fazla ihtiyaç duyan varlığın insan olduğu bilinmektedir. Dolayısıyla ailenin, insan varlığının kaçınılmaz bir sonucu olarak ortaya çıkan doğal bir kurum olduğu söylenebilir. Nitekim insanlar arasında ikili ilişkilerin başladığı ilk mekânın aile ortamı olduğunu başta eğitimciler olmak üzere hemen herkes kabul etmektedir. Aile ortamı, bireyin ebeveyn, kardeş, dede ve nine ilişkileri doğrultusunda sosyal davranışlar sergilemeye başladığı ilk mekândır. Bu noktadan hareketle, kişiyi bireysellikten kurtarıp, ikili ilişkiler dünyasına geçmesini sağlayan aile ortamının, merhamet duygusunu öğretmek açısından önemi açıktır.

Ailede asıl olması gereken, sevgi ve saygıya dayalı bir birlikteliğin kurulmasıdır. Bunu merhametin tamamladığını söyleyebiliriz. Sevgi ve saygının azaldığı ve doğal sınırların aşıldığı durumlarda aile içerisinde bile çok ağır sorunlar yaşanabilmektedir.

Aile düzeninin bozulmaması, sağlıklı bir şekilde yürümesi için eşlere çok önemli görevler düştüğü bilinen bir gerçektir. Toplum düzeninin aileden başlaması nedeniyle, aile içi ilişkiler, karşılıklı anlayış ve merhamet çerçevesinde yürütülmelidir. Taraflar merhametle davrandıkları müddetçe hoşlanılmayan yönler, zamanla diğer güzelliklerle örtülebilecektir. Bu nedenle kendi istek ve anlayışlarımızın ötesinde muhataptaki diğer güzellikleri fark edip, merhametle yaklaşmak gerekir. Önemli olan hoşa gitmeyen davranışa, hoşa gitmeyen davranışla karşılık vermek değil, iyilikle, güzellikle, merhametle yaklaşmaktır.

Günlük yaşamımızda bizi en çok mutlu edenler, karşımızda gördüğümüzde bizi gülümsetenler, yapmaktan hoşnut olduğumuz, iyi ki yaptım dediğimiz işler… Küçük bir kardeşiniz varsa mesela, onun varlığı hakkında düşünün. Sizi gülümsettiği anları, ya da küçük bir kediye süt verdiğiniz bir anı. Anne babanıza yardım ederek onlardan aldığınız bir teşekkür ifadesini, adres soran yorgun bir insana, en kısa yoldan adres tarif edişinizi. Bir yardım kampanyasına katılarak elinizden geleni yaptığınızı, üzgün bir arkadaşınıza omuz verdiğiniz bir zamanı. Tüm bunlar neden içimizi ferahlatır, bize huzur verir? Ya da olayı diğer cepheden düşünelim. En çok ihtiyaç duyduğumuz anda sevdiğimiz bir arkadaşımızın, ailemizin yanımızda olması, bize desteğini hissettirmesi, hastalandığımızda annemizin başımızda beklemesi, iyileşmemiz için elinden geleni yapması ve bunun gibi an ve anılar ne kadar mutlu eder hepimizi.

Bu olayları düşündüğümüzde, olaylarda rolü olan kişilerin sahip olduğu çok önemli bir değer karşımıza çıkar. Hepinizin tahmin ettiği gibi bu değer şefkat ve merhamet değeridir. Şefkat, acıma ve koruma duygusu ile birlikte sevmektir. Sevgi duygusu olmadan şefkat ve merhamet duymaktan bahsedemeyiz. Sevdiğimiz kimselerin zarar görmemesini istemek, onları korumaya çalışmak, merhamet etmek, acımak bizi bu değere sahip yapar. Şefkat ve merhamet öyle güzel değerlerdir ki, açmadığı kapı, yumuşatmadığı kalp yok gibidir. Bu yüzden “Şefkat öyle bir dildir ki sağır da duyabilir, kör de okuyabilir.” denilmiştir.

Evrene sevgi ile bakan, canlı cansız her şeye sevgi duygusu besleyen insan, şefkat ve merhamet sahibidir. Bir insanın kalbi taşlaşmamışsa başka bir kimsenin zarar görmesi onu asla sevindirmez, aksine yüreğini burkar, acıtır. Ona karşı duyacağı şefkat ve merhamet duygularının etkisiyle o kimseyi içinde bulunduğu zarardan kurtarmaya çalışır. Örneğin bir arkadaşı ile sınıf içinde alay edilmişse, hemen o arkadaşının gönlünü almaya çalışır. Alay edenlerin yanında ve onlara taraftar olmak yerine onları da güzel bir dille uyarır. Hatta yaptıkları bu yanlış davranıştan dolayı üzüntü duyguları ile onlara karşı da şefkat ve merhamet duyar. Böyle yanlışlardan kurtulmaları için çabalar.

Televizyon, internet vb. yerlerde gördüğü dünyanın neresinde olursa olsun zor durumda olan insanların varlığını bilmek, şefkatli ve merhametli olan insanın yüreğini incitir. Bu incinmeyle harekete geçer. “Ben ne yapabilirim ki?” diye düşünmez, “Ben neler yapabilirim?” diye düşünerek sağlam adımlar atar.

Şefkatli ve merhametli insan çevresindeki diğer canlılara da çok değer verir. Bir kuşun çabalayarak ekmek kırıntılarını yemesi, bir karıncanın yuvasına yiyecek taşıması onun için mükemmel manzaralardır. O hayvanların yaşam için verdiği mücadeleyi gözlemler ve onların da tüm canlıların da zarar görmemesi için çabalar.

Şefkatli ve merhametli olmak asla bir zaaf değil, aksine insanı yüceleştiren, insanı insan yapan çok önemli değerlerdir. Merhametimizi davranışlarımıza döktükçe bu değerle yükselir, şefkat ve merhametten yoksun davranışlar sergiledikçe de insanlıktan uzaklaşarak canavarlaşırız. Maalesef günümüzde bazıları, canavarları üstün görseler de bu fikir gerçeği asla yansıtmamaktadır.

Hani masallarda canavarlar neye saldıracağını bilemez, boş bir sesle kükrer de karşısındaki iyi niyetli, hedefi belli insan tarafından alt edilirler. Bu masalların gerçek hayatımıza bakan yönü de yok değildir. Şefkat ve merhametli insan, insani özelliklerini korumuş, çevresi tarafından sevilen, birlikte vakit geçirmekten hoşnut olunan insanken, canavarlaşmış diye nitelediğimiz şefkat ve merhametten yoksun insanlar bunun tam tersidir. Onların çevresindekiler belki korkuyla, belki çıkar ilişkileriyle yanındadırlar, ancak bu ne gerçek dostluk, ne kalıcı ve vefaya dayalı bir arkadaşlıktır. İlk darbede dağılacak bir birlikteliktir. Dolayısıyla masaldaki canavar gibi bir hedefsizlik, gayesizlik, sadece zarar vermeye yönelik davranışlara yöneltir.



EĞİTİM MATERYALLERİ


Düzey: İlk ve Ortaöğretim

Amaçlar / Kazanımlar: 1. Şefkat ve merhamet duygusunu doğuran olguları fark eder.

2. Samimi ve içten konuşmaların, yaklaşımların gönülleri yumuşatacağını anlar.


Kör Dilenci

Kör bir dilenci şöyle derdi:

- Ey ahali, bana acıyın, bende iki körlük var. O hâlde bana iki kat yardım edin.

Halktan birisi: Bir körlüğünü görüyoruz. Öbürü nedir, göster bize, diye sorar.

- Sesim çirkin, avazım kötü. Körlük ve ses çirkinliği iki kat körlüktür. Sesim yüzünden halkın bana acıması azalıyor, merhametsizleşiyorlar. Kötü sesim nereye varırsa bana karşı öfke ve kin meydana getiriyor. Bu iki körlüğe siz de iki kat acıyın, merhamet edin. Böyle hiçbir yere sığmayan kişiyi siz de gönlünüze sığdırın, hoş görün, dedi.

Bu şikâyet, bu sızlanma yüzünden sesinin çirkinliği kalmadı. Halkın hepsi ona acımaya, merhamet etmeye başladı. Sırrını söyleyince gönlünün güzel sesi, sesini güzelleştirdi. Sesindeki çirkinlik gitti.

Fakat birisinin gönül sesi de çirkin olursa o adamda üç körlük vardır. Sebepsiz, sorunsuzken ihtiyaçlarını dillendirenler, onların çirkin başlarına bir el konulması olasıdır.

O dilencinin sesi hoş ve acınacak hâle gelince taş yüreklilerin yüreği bile muma döndü.

Şefkat ve merhamete büründü.

(Mesnevi-i Şerif /Kitap 2/Beyit1995-2000’den derlendi.)

Değerlendirme:

1. Kör dilenci kendini ifade etmeden otursaydı, insanlar onun durumunu anlayabilirler miydi?

2. Samimi ve içten diyaloglar kurmak, insanlar arasında ne gibi etkiler oluşturur, hangi duyguları ortaya çıkarır?

3. İnsanlardaki şefkat ve merhamet hissini ortaya çıkarıp menfaat sağlamak için gereksiz yere sızlanmak ne gibi sonuçlar doğurabilir?

4. Bu sonuçları görememenin bir çeşit körlük olduğunu düşünüyor musunuz?

Sorular üzerine hikâye tartışılır. Gereksiz yere insanların acıma duygularını kullanmanın sonunda insanların güvenlerini kaybedeceğimiz vurgulanır. Gerçekten merhamet duyulması gereken noktalarda güvenmediklerinden şefkat ve merhametle yaklaşmayacakları ve merhametsiz bir dünya oluşturulacağı söylenir.

Samimi ve içten diyalogların insanları birbirine yaklaştıracağı, şefkat ve merhametle birbirlerine sarılmalarına yardımcı olacağı vurgulanır.

Hazırlayan: Esma BUDAK


KAYNAK: Esma Budak, “Kör Dilenci”, Değer Sandığı Merhamet, Nobel Yayın Dağıtım, Ankara 2014, s.121.


FİLM TAVSİYE

REİS BEY

Yapım: 1988 Türkiye

Yönetmen: Mesut Uçakan

Oyuncular: Haluk Kurtoğlu, Murat Soydan, Nihat Nikerel, Sümer Tilmaç, Ümit Acar.

Konusu: Reis Bey, görevinde hiç taviz vermeyen kanunlara son derece bağlı ve kararlarında acımasız bir hâkimdir. Sanıkların suçlu olduğuna kanaat getirirse, onları idam sehpasına göndermekten çekinmeyen Reis Bey’in hayatı bir katil zanlısıyla ilgili dava sonucu değişir. Tüm deliller, mahkemeye gelen zanlının suçlu olduğunu göstermektedir ve Reis Bey, onu da idam ettirecektir. Sanık, her ne kadar suçsuz olduğunu iddia etse de ‘merhamet’ diye yalvarsa da Reis Bey, kararını verir ve adam, idam edilir. Daha sonra, sanığın suçsuz olduğu anlaşılır. Görevi bırakan Reis Bey, artık hayatını merhamet duygusunun yaygınlaşmasına adamıştır. Belalı insanların bulunduğu bir kahvede insanlara merhameti anlatır. Herkes, Reis Bey’e büyük saygı göstermektedir. Bir gün, bir polis baskını sırasında orada bulunanlardan biri, yanındaki uyuşturucuyu hâkimin cebine saklar ve hâkim yakalanır. Reis Bey, yıllarca hâkim koltuğunda oturduğu mahkemede bir iftira sonucu artık bir sanık olarak yer alacaktır.



DİĞER DİLLERDEKİ KARŞILIĞI


Diğer Diller



Tanım Alanına Eklemek İstedikleriniz:

Ansiklopedik Bilgi Alanına Eklemek İstedikleriniz:


Eğitim Materyalleri Alanına Eklemek İstedikleriniz:


Diğer Dillerdeki Karşılığı Alanına Eklemek İstedikleriniz:

İsteğe Bağlı İsminiz: İsteğe Bağlı Mail Adresiniz:



Ana Sayfaya Dön       Yukarı Çık